Özellikle ikinci dünya savaşından sonra dünyanın hemen her bölgesinde değişik amaçlarla ekonomik birlikler kurulmaya başlanmıştır. Bunları Asya-Pasifik, Orta doğu, Afrika, Avrupa ve Amerika kıtasındaki bütünleşmeler olarak gruplandırabiliriz. Bu gruplamada dikkati çeken en önemli husus bu ülkeler arasındaki coğrafi yakınlıktır. Bu durum ulaşım, taşıma ve sınır ticareti gibi avantajlardan ve kültürel yakınlıktan, bölgedeki gelişmişlik düzeyleri arasındaki farktan doğan avantajlardan daha kolay yararlanmak istemekten kaynaklanmaktadır.
Mevcut bölgesel bütünleşmelerin ne ölçüde başarılı olduğu tek tek tartışılabilir birçoğu daha kuruluş aşamasını bile tamamlayamamış, bir kısmı ise şeklen mevcuttur. Bölgesel bütünleşme hareketlerinin yaşandığı geçmişteki yaklaşık elli yıllık dönem, hukuki alt yapının kurulmasının başarı için yeterli olmadığını göstermiştir. Birbirlerine neredeyse satacak malı olmayan ülkeler arasında kurulan bütünleşmeler, ülkelere ciddi bir getiri sağlayamamaktadır. Buna karşılık iktisaden belli bir gelişmişlik düzeyinin üstünde olan ülkelerin kurduğu birleşmeler daha fazla başarı şansına sahiptir. Bu noktadan hareketle başarılı bütünleşmeler hemen kendini göstermektedir. Bütünleşmenin derinliği ve genişliği göz önüne alındığında Avrupa Birliği’nin en ileri bölgesel ticari bütünleşme olduğu hemen ortaya çıkmaktadır, Avrupa entegrasyonu sonucunda, sanayi ürünleri sektöründe büyük çapta net ticaret imkanı oluşturulmuştur. Ayrıca NAFTA, EFTA, AFTA, APEC ve MERCOSUR günümüzde mevcut bölgesel bütünleşmelerin en önemlileridir. Bu gelişmelerin beraberinde, mevcut bölgesel bütünleşmelerin bir üst aşamada daha gevşek ilişkilerle de olsa mevcut birlik düzenini belli oranlarda gevşeterek diğer bölgesel birlik ve bütünleşme hareketi içine girmeye çalıştıkları gözlemlenmektedir. APEC bunun en önemli örneğidir. Bunlardan başka dünyanın hemen hemen her bölgesinde daha pek çok bütünleşme hareketi mevcuttur. Ekonomik bütünleşme kendi başına bir hedef değil, refahın arttırılması amacı ile kullanılan bir araçtır[1]. Bu nedenle ticari blokların dünya refahını arttıran çok taraflı ticari sistemi destekleyen mi, yoksa onu temelinden sarsan oluşumlar mı olduğu tartışılmaktadır, ancak küreselleşmenin aksi yöndeki bazı davranışlara rağmen, küresel bir dünya ekonomisi doğrultusundaki akımların daha güçlü olduğu veya giderek güçleneceği aşağıdaki sebeplerden ötürü daha akla yatkındır.
-Dünya, Pazar ekonomisi ve serbest ticaretin önemini ve değerini giderek daha geniş çapta anlamaktadır.
-Güncel teknolojik gelişme, sınır tanımadan ülkeler arasında ortaklaşa dolaşarak yeni iş alanları doğurmaktadır.
-Tek bir ülkenin kendi başına üstesinden gelemeyeceği enerji ve çevre problemleri ortaya çıkmaktadır.
-Gelişmiş ülkeler tarafından gerçekleştirilen doğrudan yabancı yatırımlar, emeğin uluslar arası dağılımını geliştirmektedir.
-Yüksek teknolojinin ve hizmet sektörünün giderek güçlendiği mevcut yapıda, her ülkenin mukayeseli üstünlüğünü etken olarak kullanması emeğin uluslararası düzeyde düzenli biçimde gelişerek yatay ve dikey dağılımını sağlamaktadır.
-Dünya nüfusunun hızla artması ve yıkıcı boyuttaki çevre problemleri ülkelerin ortak hareket etmelerini ve ortak politikalar geliştirmelerini ve işbirliğini zorlamaktadır.
-Dünya ticaretindeki bütünleşme hareketlerinin etkisi ile sermaye transferi, hizmet ve teknoloji transferi daha liberal hale gelmiştir[2].
Avrupa entegrasyonu sonucunda sanayi ürünleri sektöründe büyük çapta net ticaret oluşturulmuştur. Bununla birlikte, topluluk dışı ülkelere karşı yapılan ayırımcılık tarım ürünlerindeki korumacılık ölçüsünde olmasa da halen sanayi ürünleri sektöründe devam etmektedir. Tarım sektöründe AB ve üçüncü ülkelerde refah kaybına yol açan ortak tarım politikası nedeniyle ticaret sapması hâkim durumdadır. NAFTA’nın kurulması sonucunda meydana gelen toplam ticaret sapması bazı sektörler ve ülkelerdeki etkilerine rağmen sınırlı boyutta olduğu gözlenmiştir.
Kalkınmakta olan birçok ülke, kendi sanayisini geliştirebilmek için ihracattan çok kendi iç pazarını düşünerek hareket etmekte, bunu da kendi sanayisini dış rekabetten, yüksek oranlı ithalat engelleri ile koruyarak sürdürmektedir. Bununla birlikte birçok başka ülke, özellikle Asya’daki ülkeler politika uygulamaları konusundaki önceliği, ithalat karşıtı politikalardan çok, kendi iktisadi kalkınmalarını realize etmek için, ihracat arttırıcı politikalara yoğunlaşma konusuna vermişlerdir[3].
Çok taraflı ticaret müzakerelerine katılan birçok sanayileşmiş ülke, kendi aralarında serbest ticaret anlaşmaları yapmışlar, bunun sonucunda da sanayileşmiş ülkeler arasında ticaret politikaları uyumlaşmaya başlarken sanayileşmekte olan ülkeler arasında politika farklılıkları derinleşmiştir[4]. Gelecek kuşakların yaşayacağı sanayi-ticaret evriminin kaçınılmaz olarak bu doğrultuda olacağı savunulabilir. Bunu gerçekleştirenlerde uluslar veya milli devletler değil. Firmalar olacaktır. Bu noktada devlete düşen görev, ulusal ve uluslar arası düzeyde sistemi işletecek hukuki düzenlemelerin hazırlanmasını sağlamaktır.
Dünya ekonomisinde lider durumunda bulunan değişik ülke orijinli bir çok firma, sınır aşan iş ittifaklarına gitmektedir. Bu ittifaklar, her firmanın bireysel bazda teknik üstünlüğünü bir araya getirerek bir potada birleştirmektedir. Böylece, ekonomik ortam, firmaların teknik gelişmeleri ve keşifleri için daha verimli hale gelmektedir. Böylece koordinasyon politikası ve sınır aşan iş ilişkileri vasıtasıyla, değişik ekonomik sistemlere sahip başlıca ülkeler belli politikalar setinin oluşturduğu bir bant içinde hareket etmektedir. Bu eylem, uluslar arası ticaret ve rekabetin bir ürünüdür.
İthal korumaları, firmaları uluslar arası rekabetten izole ederek, sınırlı büyüklükteki iç pazara dönük üretim yapmaya teşvik etmektedir. Bunun sonucu olarak da kalkınmakta olan ülkelerde yerleşik birçok firma, büyük bir olasılıkla ülkenin mukayeseli üstünlüğü olmayan birçok sektörde ve küçük ölçekte faaliyet göstermektedir. İktisaden kalkınmış ülkelerde firmalar üretimlerini, büyük çapta ülke dışı rekabete açık olarak yapmaktadırlar. Ayrıca kendi ülkelerinde, aynı tür malı üreten çok sayıda firma olması da ayrı bir rekabet unsurudur.
Bölgesel Bütünleşme Çeşitleri
-Serbest ticaret bölgesi: Üye ülkeler arası ticaretten tarife ve tarife dışı engellerin kaldırıldığı bütünleşme şeklidir. Bununla birlikte her üye ülkenin üçüncü ülkelere karşı uyguladığı tarife ve tarife dışı engeller bağımsız olarak uygulanır. Bu sebepten, menşe kurallarının uygulanması önem kazanmaktadır.
-Gümrük birliği: Üçüncü ülkelere karşı uygulanan ortak bir gümrük tarifesine sahip olan serbest ticaret bölgesidir. Diğer bir deyişle gümrük birliği üye olmayan ülkelerle yapılan ticarette büyük çapta aynı vergi ve ticari mevzuat uygulaması olan serbest ticaret bölgesidir.
-Ortak pazar: Bölgesel faktör hareketliliğinin serbest olduğu gümrük birliğidir. Yani başka bir ifade ile emek ve sermayenin serbest dolaşımının sağlandığı ve hizmetlerin sınır tanımadan serbestçe ticaretinin yapılabildiği bir gümrük birliğidir.
-Ekonomik birlik: Makro ekonomik ve düzenleyici politikalar gibi bazı temel ekonomi politikalarının uyumlaştırıldığı bir ortak pazardır. Ortak pazarın zaman içinde politika uyumunu zorlaması sonucunda, ortak Pazar ile ekonomik birliğin farkının kalmayacağı, gecen zaman içinde yaygın bir görüş olarak ortaya çıkmıştır.
Bölgeselleşme Dürtüsü
Bölgesel bütünleşme doğrultusunda yoğunlaşan arzular birçok farklı nedene dayanmaktadır. Bunlar anlaşmadan anlaşmaya, katılımcı ülkelerin birinden diğerine farklılık göstermektedir[5].
-Bölgesel bütünleşmeden beklenen ekonomik sonuçlar: Ölçek ekonomisinin doğurduğu imkânlardan yararlanıp, bölgesel bazda ihtisaslaşma yoluyla pazarı genişletip sermayeyi cezbederek geleceğe dönük hızlı ekonomik gelişme arzusu. Hem gelişmekte olan hem de sanayileşmiş ülkelerde bölgeselleşmenin temel motivasyonunu oluşturmaktadır.
-Ölçek ekonomisinin çıkaracağı imkânlardan yeterince yararlanılmasını sağlamak amacıyla iç Pazar programının tamamlanması fikri.
-Ekonomik olmayan sonuçlar: Bölgesel güçlerin önlenmesi ve bölgesel güvenliğin sağlanması gibi dış politika güdüleri bölgesel bütünleşmelerin önemli bir nedenidir.
-Ticaret güvenliği: Bazı ülkelerin gelecekteki ticari risklerden korunmak için etkilendiği bir motivasyon unsurudur. Geleceğe dönük olarak pazara giriş risklerini şimdiden ortadan kaldırmak için, daha ziyade küçük ülkeler tarafından yapılan ticari anlaşmaların arkasındaki saik olarak düşünülebilir.
-Yurt içi reformlarını hızlandırma isteği: Özellikle gelişmekte olan ülkelerde iç politika reformlarını gerçekleştirme arzusunu güçlendirmektedir.
-Domino etkisi: Yeni bir bölgesel bütünleşme oluşurken veya mevcut birisi genişletilirken düzenlemenin dışındakiler için fırsat maliyeti yükselmektedir. Eğer ticaret ortaklar lehine gelişiyorsa üye olmayan ihracatçılar pazar kaybına uğrayacaklardır. Bölgesel ticari düzenlemeye yeni üyelerin katılımı sürecinde, üye olmayan diğer ülkeler aleyhine meydana gelecek ticari sapma düzenlemeye katılımın ikinci raundunu oluşturacaktır. Domino etkisi de denilen bu yönelim, EFTA ülkelerinin AB ye katılım sürecinde izlenmektedir.
Başlıca Bölgesel Birlikler
EU-European Union (Avrupa Birliği): Almanya, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Kıbrıs Rum Kesimi, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya.
NAFTA-North America Free Trade Area (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi): Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Meksika.
LAFTA-Latin American Free Trade Area (Latin Amerika Serbest Ticaret Bölgesi): Arjantin, Bolivya, Brezilya, Ekvator, Kolombiya, Meksika, Paraguay, Peru, Şili, Uruguay, Venezüella.
MERCOSUR-Southern Corn Common Market (Güney Yarımküresi Ortak Pazarı): Arjantin, Brezilya, Paraguay, Uruguay.
ECOWAS-Economic Community of the West African States (Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu): Benin, Burkina Faso, Cabo-Verde, Fildişi Sahilleri, Gambiya, Gana, Gine, Gine-Bissau, Liberya, Mali, Nijer, Nijerya, Senegal, Sierra Leone, Togo.
ECO-Economic Cooperation Organization (Ekonomik İşbirliği Örgütü): Afganistan, Azerbaycan, İran, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Pakistan, Tacikistan, Türkiye, Türkmenistan.
ASEAN-Association of South-East Asian Nations (Güneydoğu Asya Ulusları Birliği): Brunei, Endonezya, Filipinler, Kamboçya, Laos, Malezya, Mynamar, Singapur, Tayland, Vietnam.
APEC-Asia Pacific Economic Cooperation (Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği): Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Brunei, Çin, Endonezya, Filipinler, Güney Kore, Hong Kong, Japonya, Kanada, Malezya, Meksika,Papua Yeni Gine, Singapur, Şili, Tayland, Tayvan, Yeni Zelanda.
CIS-Commonwealth of Independent States (Bağımsız Devletler Topluluğu Ekonomik Birliği): Azerbaycan, Beyaz Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldovya, Özbekistan, Rusya Federasyonu, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna.
Selami Güngördü
[1] Willem MOLLE, The Economics of European Integration: Theory, Practice, Policy, Second Edition, Aldershot, 1994, s.471.
[2] Shinji FUKUKAWA, “The Integration of the World Economy and Chage of the Japanese-Style Ecomomic System,” Japan and the World Economy, No:3, (Ekim 1994), s.319.
[3] J. KOL, “Extent and Evaluation of Protection in Developing Countries,” Open Economies Review, No:1, (Ocak 1995), s.92.
[4] KOL, s.98.
[5] Hüsamettin NEBİOĞLU, “Bölgeselleşme Hareketleri Bağlamında 21. yüzyılda Türkiye,” http://kutup.dpt.gov.tr/ab/nebioglh/bolge.html