“Bizim askeri sistemimizle Türk askeri sistemini karşılaştırınca geleceğin bize neler hazırladığını düşünüp korkudan titriyorum. Karşılaşan iki ordudan biri galip gelecek ve bu muhtemelen Türk ordusu olacaktır. Çünkü Türk ordusu sırtını kuvvetli bir İmparatorluğun geniş kaynaklarına dayamış, zinde, tecrübeli, sarsılmamış bir kuvvet. Askerleri zafere alışmış, zor şartlara dayanma kuvvetine sahip, intizam ve disipline riayetkâr, uyanık ve kanaat ehlidirler. Bizimkilerde ise alabildiğince başıboşluk, sarhoşluk, serkeşlik, zevke düşkünlük var. Ayrıca işin daha kötüsü yenilgiye alışmış olmamızdır. Bu durumda neticenin ne olacağı gün gibi aşikârdır. İslamiyet’in yegâne dayanağı Osmanlı hanedanıdır. Müslümanlar, Osmanlı hanedanı sayesinde ayakta duruyorlar. Hanedan yıkılırsa din de mahvolur”.
Yukarıdaki ifadeler Kanunî devrinde İstanbul’a gelen, uzun yıllar orada kalan ve Türkleri mükemmel bir şekilde etüt ederek Avrupa’ya raporlar gönderen İmparator Ferdinand’ın elçisi Busbecq’e aittir.
Türkleri ayakta tutan bağın o gün için Osmanlı hanedanı olduğunu ve gaza siyasetini onların yürüttüğünü gören ve bu birliği bütünlüğü parçalamadan, gücün kırılamayacağını anlayan sefir, aynı zamanda Avrupalı yazarçizer takımına da bir mesaj vermiştir. Hanedanı her fırsatta kötülemek, onları gözden ve gönülden düşürmek, sıradan ve bayağı kimseler olarak göstermek temel hareket noktaları olmalıdır. Dolayısı ile bu tarihten itibaren Türkler ve onun idarecileri olan Osmanlılara karşı yoğun bir karalama furyası başlayacaktır. Fakat bu rastgele ve dikkat çekici bir tarzda değil, son derece usulüne uygun olarak yapılacaktır. Hatta bunun için önce gereğinden fazla övülecek ve ardından satır aralarına asıl mesajlar sıkıştırılacaktır.
İşte Kanunî Sultan Süleyman dönemini ele alırken Hurrem Sultan, Rüstem Paşa, Mihrimah Sultan, Şehzade Selim hakkındaki tüm karalamaların öte yandan Şehzade Bayezid ve Mustafa hakkında ifade edilen düzme senaryoların neredeyse hemen hepsinin Venedik ve Avusturyalı elçilerin raporlarına dayandırıldığına şahit olacaksınız.
Neticede daha sonra Kanunî hakkında eser veren Batılılar için birinci kaynaklar hep Venedik elçilerinin raporları olacaktır Ne gariptir ki bu eserlerin adları son derece cezbedici olarak “Büyük Türk”, “Muhteşem Süleyman”, “Yenilmez Türk” şeklinde olurken, içeriği ise bir komplo, entrika ve cinsellik tarihini andıracaktır.
Nitekim günümüzde de “Muhteşem Yüzyıl” diyerek Kanunî dönemini anlattığını iddia edenler, kaynak olarak Venedik elçilerinin raporlarına baktıklarını ifade edeceklerdir.
“Senedi batıl olur batıl olan davanın”
Venedik ve Avusturya elçilerinin bütün bu iftiraları yaparlarken muhakkak ki bir gaye ve hedefleri vardı. O hedeflere uygun olarak yazdılar ve gayelerine eriştiler. Türk, İslam ve Osmanlı düşmanları ise hiçbir tarihi gerçekliği olmadığı halde bu batıl delilleri, kendilerine kaynak tutarak romanlar yazdılar, filimler çevirdiler ve çevirmeye de devam etmektedirler.
Bu ifadelerimizden batılıların ve elçilerin tüm yazdıkları yanlıştır fikri anlaşılmasın. Muhakkak ki bu raporlar son derece kıymetli bilgileri de içermektedir. Ancak tarihçi kaynakları bir tenkit süzgecinden geçirmeden ve değerlendirmeden her yazılanı mutlak doğru olarak kaydetmez. Konu hakkındaki bütün bilgiler tarih metodu içerisinde değerlendirildikten sonra doğru ve kesin yargılara varılabilir.
Nitekim Osmanlı arşivinde çalışmalarda bulunan yabancı pek çok tarihçi de bu raporlarda yazılan yanlışlara işaret ederek dikkatle incelenmesi gerektiğini ifade etmişlerdir (Leslie Peirce, Amy Singer gibi).
Zira Başbakanlık Osmanlı Arşivi ile Topkapı Sarayı Arşivinde harem ve harem teşkilatı hakkında binlerce evrak bulunmaktadır. Kanunî dönemi ile ilgili Osmanlı tarihçilerinin eserleri kütüphanelerdedir. Onları görmezlikten gelen veya itibar etmeyen belki anlamaktan aciz olanlara Ziya Paşa’nın deyimiyle şöyle söylemek gerekecektir:
Yıldız arayıp gökte nice turfe müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde
“Kayı 4, Ufukların Padişahı: Kanunî” isimli eserde bir çağa damgasını vuran Osmanlı hükümdarını insanların muhayyilesi, indî hükümleri ve felsefesi olarak değil, tarihin temel kaynakları, belgeleri ve notlarından yazılmış hali ile okuyacak, düşünecek ve değerlendireceksiniz.
Adı: Kayı IV: Ufukların Padişahı Kanunî
Yazarı: Ahmet Şimşirgil
Yayınevi: Timaş-2015
Sayfa Sayısı: 392